Soylu açıkladı! ”270 bin 327 Suriyeli ülkelerine döndü”

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Kartepe Zirvesi’nde konuşan Bakan Soylu, Anadolu’da ki bin yıllık varlığımız süresince hep iddialı bir millet olduğumuzu belirterek, “Akademik kariyer için genç sayılabilecek bir yaşta matematik profesörü olsaydınız, iki yabancı dili mükemmel seviyede konuşabilseydiniz, evli ve üç çocuğunuz olsaydı, hayatınız ne kadar kötü olabilirdi? Öyle zannediyorum ki çok da kötü olmazdı. Kıymetli misafirler, değerli basın mensupları, bizler gerek Anadolu’daki bin yıllık varlığımız süresince, gerekse onun öncesinde, hep iddialı bir millet olduk. Bu bazen hayatta kalmakla ilgili bir iddiaydı, bazen elbette ki inançlarımızla, dinimizle ilgili bir iddiaydı. Ama her zaman ve mutlaka dünyaya adaleti, insanlığı, merhameti yaymakla ilgili bir iddiaydı. Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Çünkü zor bir coğrafyada yaşıyorduk, ayakta kalmalıydık. Ama aynı zamanda değerlerimiz ve inançlarımız bize, insanı merkeze almayı, vicdanlı ve merhametli olmayı söylüyordu. Eğer bu toplantının başlığı sadece göç ve mültecilik olsaydı, bu girişi yapmazdım. Ama üçüncü bir kelime daha var; insanlık. Öyleyse izniniz olursa, bu kavram üzerinde örülmüş bir konuşma yapmak istiyorum. Az önce bahsettiğim evli, mutlu ve üç çocuklu matematik profesörü, günlerden bir gün öğrencilerinin final sınavı için okula gitse, tam kapıya gelmişken, okul binasına, yukarıdan atılan bir bomba isabet etse, öğrencilerinin cesetlerini toplamak zorunda kalsa, kolu bacağı kopmuş öğrencilerinin feryatlarına koşsa, acaba nasıl bir sahne olurdu? Holywood filmlerindekilere benzer miydi, bilemiyorum” dedi.

“BARINDIRDIĞIMIZ SURİYELİ GÖÇMEN SAYISI 3 MİLYON 587 BİN 930 KİŞİ”

Türkiye’deki göçmen Suriyeli göçmen sayısının 3 milyon 587 bin 930 kişi olduğu ifade eden Bakan Soylu, “Özellikle Suriye kaynaklı göç dalgasının sebeplerini; uluslararası sistemin güç kaybını, 21’inci yüzyılın huzur ve mutluluk anlamında hayal kırıklığı şeklinde başladığını terör ve şiddetin yükselişini, DEAŞ’ı, PKK’yı, PYD’yi, Amerika’nın neden binlerce tır silahı PKK/PYD’ye hibe ettiğini hemen her konuşmamda bir şekilde anlatmaya çalışıyorum. Bunları, yeniden anlatacak değilim. Ancak eğer resmi basitleştirirsek, diyebiliriz ki Türkiye, literatürde başarısız devlet olarak tanımlanan bir gelişmenin maliyetlerine katlanmaktadır. Tabii dünya da güney sınırımızdaki Suriye ve Irak’taki devlet otoritesinin sarsılması, ortaya böyle vahim bir tablo koymuştur. Göç, bizim için yeni bir şey değil. Tarih boyunca buna defalarca maruz kaldık ve hepsini vicdan ve merhamet çerçevesinde yönettik. Yönetme ifadesini bilerek kullandım. Çünkü Türkiye göçü önlemeyi değil yönetmeyi tercih etmiştir. Bu noktada, dostlarımız beni bağışlasınlar batı ile ciddi şekilde ayrışıyoruz. Türkiye’nin nüfusu 80 milyon 810 bin kişi. Halen barındırdığımız Suriyeli göçmen sayısı 3 milyon 587 bin 930 kişi. Oysa 500 milyon nüfuslu Avrupa Birliği’ndeki toplam Suriyeli mülteci sayısının yaklaşık 700 bin civarında olduğu söyleniyor. 2017 verilerine göre bunun 518 bin kişisi Almanya’da ve aynı dönem için İstanbul’daki Suriyeli göçmen sayısı 537 bin. Yani sadece İstanbul, Almanya kadar, hatta Avrupa’nın dörtte üçü kadar göçmen ağırlıyor. Batıdaki mültecilerin hemen hepsi çok büyük bir özenle seçiliyor” diye konuştu.

“ŞEHİRLERİN HARABEYE DÖNDÜĞÜNÜ, HER ŞEYLERİNİ KAYBETTİKLERİNİ UNUTMAYALIM”

Soylu, “Türkiye’nin göç ve mülteci politikası, rastgele belirlenmiş, sadece kapıları açmaktan ibaret bir politika değildir” diyen Soylu, “Daha önce yine başka bir uluslararası toplantıda da ifade etmiştim; göçü yönetmek sadece kamp kurmak, günde üç öğün yemek çıkarmak değildir. Bu elbette ki önemlidir. Hatta üzülerek görmekteyiz ki bunu bile yapmayan ülkeler var. Oysa göçü yönetmek, bu insanları yaratıcının emaneti kabul etmek, ihtiyaçlarını karşılamak, onların sosyal ve ekonomik hayata uyumunu sağlamak ve onları nihai hedeflerine ulaştırmaktır. Çünkü her göçün bir son durağı vardır. Onları ulaştırmalısınız. Eğer sizin ülkenizde kalmaya karar vermişlerse de bu işin altyapısını hazırlamalısınız. Türkiye’nin Suriye ile olan sınırı tam 911 kilometre. Yani şu anda bulunduğumuz yerden Trabzon’un Çarşıbaşı ilçesine kadar. Irak sınırımız da 384 kilometre. Özellikle Afganistan göçünün yoğun olarak yaşandığı İran’la aramızdaki sınır ise 560 kilometre. Dikkat ederseniz sadece bu üç ülke ile aramızda bin 857 kilometrelik bir sınır var ve biz burayı göç dalgasına karşı kontrol etmek durumundayız. Ayrıca bir de Akdeniz ve Ege Denizi, açılmak istenen koridoru büyük oranda kapattık ama bir de Karadeniz’de sorumluluk sahamız var. Kapımıza gelen insanların siviller olduğunu, aramızda tarih, akrabalık ve din bağımız olduğunu da aklımızın bir köşesinde tutalım ve bu insanların geldikleri yerde iç savaş, silahlı gruplar, küresel terör örgütleri olduğunu, şehirlerin harabeye döndüğünü, her şeylerini kaybettiklerini unutmayalım. Türkiye, göç politikasını bu veriler ve sorumluluklar üzerinde kurgulamak zorunda olan bir ülkedir. Mesele ‘Kapıyı aç kapıyı kapa’ tercihi kadar basit değildir” şeklinde konuştu.

“GERİ DÖNENLERİN SAYISI, FIRAT KALKANI VE AFRİN OPERASYONLARININ OLUMLU ETKİSİYLE 270 BİN 327’DİR”

Türkiye’deki Suriyeliler’den Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarının olumlu etkisiyle 270 bin 327 kişi ülkelerine döndüğünü kaydeden Soylu, “Türkiye’de bugün yaşayan Suriyeli mülteci sayısını az önce ifade ettiğim gibi 3 milyon 587 bin 930’dur. hepsi kayıt altındadır ve birleşmiş milletler mülteci yüksek komiserliği ile gerçekleştirdiğimiz ortak proje ile bunların 2 milyon 253 bin 85 kişisinin de verilerini yeniden güncelledik, çalışmalarımız sürüyor. İlk girişte hepsinin kişisel bilgilerini ve parmak izi kayıtlarını alıyoruz ve bu bilgileri emniyet birimlerimizle paylaşıyoruz. Suriyeliler’in yüzde 5’i, yani 171 bin 640 kişisi, 8 ilde bulunan 14 geçici barınma merkezinde bulunuyor. Geri dönenlerin sayısı en güncel rakamıyla, Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarının olumlu etkisiyle 270 bin 327’dir. Yani sürecin her aşamasına ve her noktasına hakimiz. Tabi ki bu dalgayı yönetirken işin yasal mevzuat ayağını, sosyal süreçlerini de planlamak durumundaydık. Bunun için bir dizi adım attık” ifadelerini kullandı.

“BU DALGAYI YÖNETİRKEN İŞİN YASAL MEVZUAT AYAĞINI, SOSYAL SÜREÇLERİNİ DE PLANLAMAK DURUMUNDAYDIK”

Türkiye’de düzensiz göçün önlenmesine yönelik yapılan çalışmalar hakkında da bilgiler aktaran Bakan Soylu, “Bu dalgayı yönetirken işin yasal mevzuat ayağını, sosyal süreçlerini de planlamak durumundaydık. Bunun için bir dizi adım attık. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanun’unu çıkarmak, Göç Genel Müdürlüğü’nü kurmak, Göç Politikaları Kurulu’nu oluşturmak ve 2016 yılındaki uluslararası iş gücü kanununu çıkarmak, bunlardan bazılarıdır. Burada temel ilkelerimiz hem süreci her safhada kontrol edebilmek ve izlemek, hem de kanun dışılığa izin vermemekti. Gelenlerin hepsi işsiz, hepsi fakir ve eğitimsiz değildi. Sonuçta esnaflık yapan, doktor olan veya başka ticaret becerileri olan, Türkiye’ye geldiğinde ekonomik hayata katılmak isteyen insanlar vardı. Dolayısıyla bu adımları atarak, gelen insanların toplumla uyumunu ve sosyal yaşantısını da hukuki bir temele oturttuk. Bana göre Türkiye’nin göç yönetiminin en önemli başarılarından birisi de budur. Elbette ki Türkiye’nin önemli bir mücadele alanı da düzensiz göçtür. Bu mücadeleyi hem o insanların mağdur olmaması, kıyıya vuran bebek cesetleriyle karşılaşmamak için yapıyoruz. Hem Avrupa sınırlarında veya çitlerin önünde mülteci akınları oluşmaması için veriyoruz hem de terör örgütlerinin besin zincirini kesmek için yapıyoruz” dedi.

“DÜZENSİZ GÖÇ KAFİLESİ BİR YERE KADAR DAEŞ TARAFINDAN GETİRİLİYOR”

Göçte terör örgütlerinin etkisine de değinen Soylu, “Düzensiz göç ve terör örgütleri arasında simbiyotik bir ilişki var” ifadesine yer veren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Düzensiz göç kafilesi bir yere kadar DAEŞ tarafından getiriliyor, oraya ödeme yapıyorlar, oradan PYD PKK alıyor, ona ödeme yapıyorlar, oradan başka aracı çeteler alıyor ve bu silsile gidebildiği yere kadar gidiyor. Yalnız bu yıl 218 bin 950 düzensiz göçmen, 4 bin 569 organizatör yakaladık. Bu düzensiz göçmenlerin 182 bin 151’i Suriyeli değildir. İçlerinde Afganistan ve Pakistan ilk sırada geliyor. 45 bin 718 yabancıyı da bu yıl sınır dışı ettik. Yunanistan’a kara ve denizden geçiş miktarı bu yıl için 37 bin 886’dır. Bu sayı 2015’te 857 bin 363’tü. Günlük ortalama geçişler de 2015’te 2 bin 347’den, bu yıl için 86 seviyesine gerilemiştir. Yunanistan’a geçerken karada ve denizde yakalananların oranı 2015’te yüzde 10’du, bu yıl için bu sayı yüzde 54 olmuştur. Yakalanan düzensiz göçmen sayısında geçen yıla oranla yüzde 69 artış olmuştur. Oysa frontex verilerine göre geçen yılın ilk on ayına oranla bu yılın ilk on ayında Ege adalarına geçen düzensiz göçmen sayısındaki artış yüzde 4 olmuştur. Burada Türkiye’nin geçişleri önleme noktasındaki ciddi çabasına ve 18 Mart mutabakatına olan bağlılığına dikkatinizi çekmek isterim” diye konuştu.

“ÜLKEMİZDEKİ SURİYELİLER’İN SUÇA KARIŞMA ORANLARI İSE BİNDE 8’DİR”

Türkiye’deki Suriyeliler’in suça karışma oranlarının binde 8 olduğunu belirten Soylu, “Bakın Türkiye’de suça karışma oranı yüzde 2,5’tur. Ülkemizdeki Suriyeliler’in, suça karışma oranları ise binde 8’dir ve bu oran 2015’te yüzde 1,4’tü. yani giderek azalıyor. Keza her Suriyeli göçmeni tacizci gibi göstermeye çalıştıkları cinsel içerikli suçlarda 2018 yılında 29 bin 743 cinsel içerikli olay olmuştur, bunlar içinde Suriyeliler’in karıştığı olay sayısı 749’dur. Üstelik bu rakama taciz mağduru Suriyeliler ve kendi aralarındaki olaylar da dahildir. Şimdi, rakamlar bu şekildeyken acaba yalanlarla bu iki toplumu birbirine düşürme gayretinin asıl amacı nedir, buradan nasıl bir siyasi pozisyon umulmaktadır, bunu anlamak, vicdanlarımıza izah etmek gerçekten mümkün değildir. Sadece bunlar değil, daha öyle iftiralar duyduk ki. Mesela, işlemlerini yapmak üzere ülkelerinden ve konsolosluklardan belge isteyebilmeleri için sadece ankesörlü telefonlarda geçerli telefon kartları dağıtılması projesi gerçekleştirildi. AB fonlarıyla finanse edilen bir projeydi. Bunu ‘Suriyelilerin telefon faturalarını devlet ödüyor’ yalanıyla, gazetelerinde manşetten verdiler. Keza, Kızılay Kart ile verilen yardımları ‘Suriyeliler devletten maaş alıyor’ diye yaydılar. Oysa bu da tamamen Avrupa Birliği fonlarıyla yapılan bir projeydi ve kimseye maaş bağlanması gibi bir durum asla söz konusu değildi. Bunun gibi daha birçok iftira ve yalanı piyasaya sürdüler ve maalesef yüzleri kızarmadı, utanmadılar, rahatsız olmadılar. Bu konuda bir noktaya daha dikkatinizi çekmek isterim. Suriye, bugün bu şekilde. Peki 2030 senesinde bizim bir işadamımız, Şam’da iş yapmak istemeyecek mi? Bu iki ülke ticaret yapmayacak mı, ortak projeler yapmayacak mı? Oysa biz bu coğrafyada yaşıyoruz. Yarın da bizim çocuklarımız bu coğrafyada yaşayacaklar. Dolayısıyla yaşanan her şeyi geniş açıdan ele almak zorundayız” açıklamalarında bulundu.