Bursa’da Osmanlı’nın İlk Sarayı Ortaya Çıkarılamıyor! Bursa’daki Saraylar ve Osmanlı’nın İlk Sarayı

Orhangazi tarafından yaptırıldığı bilinen saray, İstanbul fethedilene kadar önemli bir çok kabul ve kararın alındığı yer olarak biliniyor. Milli Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı, Bursa’nın en gözde yerindeki Orduevi’nin başka bir yere taşınmasına ‘onay’ vermediği için 6 padişahın kullandığı Osmanlı Bey Sarayı bir türlü gün yüzüne çıkarılamıyor. Kapısı Moskova’daki bir müzede bulunduğu bilinen Bey Sarayı’na ait günümüze kadar ulaşmış bir çok tarihi belge bulunuyor.

“TURİSTLERE SARAYIN NEREDE OLDUĞUNU GÖSTEREMİYORUZ”

Bursa Kent Konseyi Başkanı Semih Pala, 130 yıl boyunca Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmış, 6 padişahın kullandığı Osmanlı’nın ilk sarayı Bursa Bey Sarayı’nın artık açığa çıkarılması gerektiğini belirtti. Turistlerin Osmanlı hanedanının kaldığı yeri sorduklarını fakat cevap vermekte zorlandıklarını söyleyen Kent Konseyi Başkanı Pala, “Bursa Kent Konseyi Tarihi Kültürel Miras Çalışma Grubu, ülkemiz ve şehrimizle ilgili önemli çalışmalar yapıyor. Bursa’nın sahip olduğu binlerce yıllık geçmişiyle bir dünya şehri. Bu tarihi geçmişin dünyaya tanıtılması lazım. Bunun içinde Bursa’daki tarihi ve kültürel mirasın açığa çıkarılması adına tüm kurum ve kuruluşların üstüne düşeni yapmalı. Bursa Osmanlı’ya 130 yıl başkentlik yapmış, ilk 6 padişahın türbesinin bulunduğu bir şehir. Böyle bir şehirde, bu 6 padişahının devleti Bursa’da nereden yönettiğini bilmiyoruz. Artık bu konu açığa çıkarılmalıdır. Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin türbelerinin bulunduğu Tophane bölgesinde binlerce yıllık geçmişi olan bir Bitinya Sarayı var. Ayrıca Bursa Surları ve Bey Sarayı var. Bu şehir müthiş bir dünya mirasını barındırıyor. Bursa Büyükşehir Belediyesi surları ve kapılarını canlandırıyor. Tarihi bölge yavaş yavaş açığa çıkıyor ama Bey Sarayı, şuan açığa çıkmış değil.” dedi.

BEY SARAYI’NIN GÜNYÜZÜNE ÇIKMASINI İSTİYORUZ

Tophane bölgesinin önce Bizanslılar ardından da Osmanlılar tarafından yerleşim yeri olarak kullanıldığını anlatan Konsey Başkanı Pala, “Bursa tarihi için önemli olan Bey Sarayı’nın açığa çıkarılmasını Bursalılar olarak istiyoruz. Bey Sarayı’nın olduğu alanda günümüzde Orduevi bulunuyor. Bursa Kent Konseyi ve Tarihi Kültürel Miras Çalışma Grubu olarak Bey Sarayı üzerindeki betonarme binaların kaldırılmasını, Orduevi’nin başka bir yere naklini istiyoruz. Bu bizim doğal talebimiz. Genelkurmay Başkanlığı’nın ve Mlli Savunma Bakanlığı’nın orduevinin yerini değiştirecek kararları almasını bekliyoruz. Tarihi bölge tamamen boşaltılmalır. Hem Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin gayret ve çalışmaları neticeye ulaştırılmalı, hem de bölgenin tarihi değeri ortaya çıkarılmalı. Bu konuyu gündemimizde tutup konunun takipçisi olacağız. ” diye konuştu.

TURİSTLER, SARAYI SORUYOR

Bursa Kent Konseyi Tarihi Kültürel Miras Çalışma Grubu Temsilcisi Ayşe Yandayan ise Bursa’nın 1855 yılında büyük bir deprem geçirdiğini, depremde birçok anıt eserin kaybedilme noktasına geldiğini hatırlattı. Birkaç medeniyeti barındıran Hisar Bölgesi’nden 130 yıl boyunca Osmanlı Devleti’nin yönetildiğini söyleyen Yandayan, “Konuştuğum turistler bana ‘Tamam 130 yıl şehriniz başkentlik yapmış ancak nereden yönetildi?’ diye soru soruyor. Orada Bey Sarayı’ndan kalma bir tek duvar var. Surların yanında Bey Sarayı’nın da ortaya çıkması bir bütünlük sağlayacak. Genelkurmay Başkanlığı’nın ve Milli Savunma Bakanlığı’nın izin vereceklerine inanıyorum.” dedi.

Tarihçi ve Yazar Erhan Yıldızalp da, Tekfur veya Bey Sarayı adıyla anılan yere Orduevi ve bölgeye hiç uygun olmayan 5 katlı lojmanların yapıldığını belirtti. Şehrin ortasında böyle bir değerin çıkarılmasında büyük fayda olduğunu ifade eden Yıldızalp, “Bursalılar olarak buranın hem tarihe, hem de turizme kazandırılmasını istiyoruz. Askeri yetkililer ikna edilmelidir. Bunun yanında Bitinya Sarayı’na da el atılmalıdır. Bitinya Sarayı’nın kalıntıları Devlet Hastanesi’nin karşındadır.” diye konuştu.

 

YENİŞEHİR SARAYI

Yenişehir’in kuruluşu hangi yılda gerçekleşmiştir sorusu cevaba muhtaçtır. Çünkü kaynaklar bu konuda net bir tarih vermemektedirler. İznik kuşatmasının 1299 yılında başladığı belirtildiğine göre, Yenişehir’in bu kuşatmanın başlatılmasından önce kurulmuş olması beklenir. Çünkü kuşatma hazırlıklarının buradan yürütülmüş olması uygun olanıdır. Bölge gayet tehlikeli bir konumdadır. Kuzeyde Bizans’ın Anadolu yakasındaki en önemli kenti olan İznik ki, Osman Gazi orayı ele geçirmek için harekete geçmiştir. Kuzey tarafı Bizans toprağı, batı tarafı da tekfurluklar coğrafyası olmak yönüyle Bizans toprağıdır. Yani Osmanlı’nın iki tarafı da düşman toprağıdır o sıralarda. Söz konusu İznik kuşatması karşısında Bizans’ın, gerek kendi merkezî ordusuyla ve gerekse bölgedeki yerel askeri güçleriyle bu duruma karşı tedbirler ortaya koyması ve girişimler başlatması yani saldırıya geçmesi beklenmelidir. Osman Bey de bunu tahmin etmiş olmalıdır.

Kuşatma hazırlıklarının çok dikkatli ve ciddiyet içinde sağlam bir şekilde yürütülmesinin bir müddet sürmüş olması dikkate alınmalıdır. Bu düşünceler etrafında, kuşatmadan bir veya iki yıl önce Yenişehir’de hazırlıklara başlanmış olduğu kabul edilebilir. İznik’in kuşatması 1299’da başladığı kabul edilirse, Yenişehir’e ilk geliş yılı 1298 yılı öncesi, daha kabul edilebilir gibi görünmektedir. Bir yıllık sürede hazırlıkların tamamlandığı ve şehrin kurulabildiği düşüncesinden yola çıkarak 1298 veya 1297 yılı kuruluş tarihi olarak kabul edilmesi mümkün görünmektedir.

Çünkü İznik gibi savunması güçlü, Bizans ve Hıristiyan dünyası için kutsal kabul edilen bir şehri, hiç hazırlık yapmadan ve etkilerinin neleri harekete geçirebileceğini hesaba katmadan ele geçirme hareketine girişmek, bu işi yapanı çok tehlikeli sonuçlarla karşı karşıya bırakabilir. Bölgeyi bilen, siyasi aktörleri tanıyan ve onların güçlerinin farkında olan bir bey olarak Osman Gazi, yaklaşık yirmi yıllık yönetim tecrübesi ile bunları hesaplamış olmalıdır. Kuşatmayı başlatmadan bir müddet önce bölgeye gelerek keşfi yapmış ve bir yol kavşağı durumundaki yere konması gerektiğini planlamış gibidir. Yenişehir’de, kuruluşundan itibaren yerleşimin başladığı düşünülmelidir. Osman Gazi’nin buraya hem askerleri için hem de halkı için bazı yapılaşmaları gerçekleştirdiği biliniyor.

İznik kuşatmasına istinadgâh olarak kullanılması gereken en uygun yerin Yenişehir olduğu ortadadır. Belki Osman Gazi’nin, gücünü bölmemek için aynı anda kuşatmayı planlamadığı, ama bölge tekfurlarının saldırı ordusunda bulunması sebebiyle kuşatmak durumunda kaldığı Bursa da önemli bir şehirdi o sıralarda. Yani 1299 yılından itibaren İznik kuşatması, 1302 yılından itibaren de Bursa kuşatılması yıllarca sürecektir. Bu faaliyetlerin planlaması ve yürütülmesi onlarca yıl boyunca hep Yenişehir’den takip edilmiş görünmektedir. Kuşatmanın uzun yıllar boyunca devam edeceğini tahmin eden Osman Gazi, başkentini pek tabii bir şekilde Yenişehir’de kurmak biçiminde karar vermiş görünmektedir. Çatışma ortamını yakından yönetmek başarıyı sağlamada en önemli yoldur. Ancak bu yakınlık, karşı saldırı tehlikesini de artırmaktadır. Osman Gazi yakın olmayı tercih ederken tehlikeye karşı tedbirlerini Yenişehir’i karargâh edinerek de almış görünmektedir.

Neşrî’nin “Kendi Yenişehir’e varıp oraya taht kurdu. Burayı karargâh edindi” şeklindeki ifadelerine bakılırsa, Osman Gazi Yenişehir’de taht kurmakla orayı başkent edinmiş oluyordu. Yukarıda vurguladığımız gibi, İznik ve Bursa’yı kuşattıktan sonra kuşatmayı uzaktan takip etmek doğru bir yol değildi. Bu usul başarıya ulaşmayı geciktirir ve hatta olumsuz neticelere götürebilirdi Osman Gazi’yi. Buraya yeni bir şehir kurup yerleşerek kuşatmaları yakından takip etmek, başarı elde edebilmenin şartı gibi görünmektedir.

Beyliğin yöneticisi olan kişinin bir şehre gelip orasını merkez edinmesi demek, devletin birçok kurumunun da oraya taşınması demekti. Saray, hanedan ailesi, ordu vb. birimlerin Yenişehir’e nakli anlamına geliyordu. Yenişehir’de taht kurmak demek orada saray inşa etmek anlamına da gelir. Orayı karargâh edinmek demek, devlet organları, adamları ve askerleriyle beraber orada çok sağlam bir savunma ve plânlama üssü oluşturmak demektir. Bu da oraya pek çok yapının inşa edilmesi demektir. Osman Gazi burayı başkent edinerek yerleşti ise muhakkak bir saray binası yaptırmış olmalıdır. Kuruluş devrinin kaynakları saraydan bahsetmiyorlar. Ama Neşrî taht kurdu tabirini kullanıyor. Bursa’nın başkent yapılmasına kadar geçen sürede Osman Gazi’nin burayı kullandığını anlayabiliyoruz. Yenişehir’deki Yemen fatihi Koca Sinan Paşa külliyesini inceleyen Tülay Reyhanlı da makalesinde Orhan Gazi’nin burada bir saray inşa ettirdiğini yazmaktadır.(4)

Başkentliğin Bursa’ya taşınmasından sonra da devletin saraya ihtiyaç gösterecek bazı faaliyetlerini Yenişehir’de gerçekleştirmeye devam ettiğini tespit edebiliyoruz. Meselâ, birçok resmi karşılama, nişan düğünü, evlenme düğünü ve törenlerin ilk zamanlarda Yenişehir’de yapıldığı anlaşılmaktadır. Matrakçı Nasuh’un eserinde yer verdiği Yenişehir resminin sağ tarafında, Saray Hamamı olduğu tahmin edilen bir yapı göze çarpmaktadır.(5) Kanunî, Irakeyn Seferinin yolculuğu sırasında Yenişehir’e de uğramış ve bayrama denk gelmiş olması sebebiyle burada, planlanandan fazlaca bir süre konaklamak durumunda kalmıştır. Belki saray o dönemde bakım da görmüş olabilir.

1600’lü yıllara kadar Osmanlı ulaşım ağı içinde batıdan doğuya ve doğudan batıya Bursa, Edirne veya İstanbul gibi Anadolu’nun kuzey-batı tarafından yolculuk yapacak olanlar eğer arabalarla yolculuk yapacaklar ise, muhakkak Yenişehir’e uğramak zorunda idiler. Çünkü Bolu üzerinden ulaşımı sağlayan yol araba yolculuğuna uygun değildi. Bu tarzdaki yolculuk dolayısıyla birçok önemli yolcu Yenişehir’e uğrayarak gidip gelmişlerdir hedeflerine.

Bütün bu bilgilerin sonunda şu tespit, durumu daha da netleştirecektir. Şehirde elde edilen vergi gelirlerinin çok büyük bir kısmı padişah hassı kalemine tahsis edilmiştir. Yenişehir için Osmanlı Tahrir Defterlerine müracaat ettiğimizde görüyoruz ki, şehir Osmanlı klasik döneminde padişah hassıdır. (6) Yani şehirde ve yakın çevresindeki arazilerde elde edilen vergi gelirlerinin çok büyük bir kısmı, padişahın sarayının masraflarını karşılamak üzere padişah hassı olarak tahsis edilmiştir. İlgili arazilere sonradan insanlar getirilip yerleştirilerek buralar köy statüsüne kavuşsa bile durum değişmezdi. Şehir pazarının vergileri, esnaf dükkânlarının vergileri, ihtisap vergileri, bozahane, meyhane, başhane (mezbaha), şehirlilerin koyun vergileri, bad-i heva, resm-i arusane, tapu-yı zemin ve deştbani türünden birçok vergi geliri padişah hassı olarak tahsis edilmiştir. Hatta şehirdeki Saray Hamamı da işletmeye açılmış ve halkın kullanımından dolayı elde edilen ücret gelirleri de bu manada padişah hassı olarak tahsis edilmiştir. O devirlerde başkent konumundaki şehirlerin genellikle padişah hassı olarak tahsis edildiği görülür. Bursa yine padişah hassıdır.(7)

Günümüzde saray binalarının toprak üstünde görünen kalıntısı yoktur. Sarayın bulunduğu alanda sonradan inşa edilmiş bulunan şahıs evleri vardır. Bir kısmı da tüp deposu olarak kullanılmaktadır. Söz konusu bölgede resmi kayıtlarda Gökgöz veya Mektep Meydanı diye adlandırılmış bulunan alan, halk arasında Saray Önü Mevkii olarak bilinmektedir. Burada ki eski hamama da Saray Hamamı adı verile gelmiştir.

Saray konusunda sonuç olarak şunlar söylenebilir: Yenişehir’de Osmanlılar bir saray inşa etmişlerdir. Kurulduğu sıralarda belki başkentlik özelliği dolayısıyla nüfusu yoğunluk kazanmış olabilir, ancak bu özelliğin Bursa’ya taşınmasıyla birlikte cazibesini kaybederek, önceleri Bursa’nın daha sonraları da İstanbul’un gölgesinde kalmış olması dolayısıyla gelişememiş bir vaziyette görünmektedir. Osmanlı Devleti’nde bir yerin şehir sayılabilmesi için, orada Cuma namazının kılınmasına ve pazarın kurulmasına izin verilmiş olması gerekmekteydi. Bu özellikleri kazanmış olan yerleşim birimine ancak şehir statüsü verilebilirdi ki onun için de yeterli nüfus ve mahallelerin oluşmasına ihtiyaç vardı. Yenişehir, Osman Gazi tarafından kurulmuş, şehir statüsüne dâhil edilmiş ve tahtgâh olarak tercih edilmiş bir başşehirdir. Bu bakımdan anlaşılıyor ki bir saray da inşa ettirilmiş durumdadır. Çarşısı, arastası, medreseleri ve hanları bulunan bir şehirdir.

BURSA’DAKİ BEY SARAYI

En eski Osmanlı vakıf belgesi 1324’de yazılmış ve Orhan Gazi dönemine aittir. (8) Bu belge ile ilgili Mekece denilen yer bugün Adapazarı-Bilecik yolu üzerinde bir köydür. Belgeye baktığımız zaman çok farklı bilgilere ulaşabiliyoruz. Vakfiye belgesi farsça düzenlenmiştir. Bir kere; belge belli ki iyi eğitim görmüş bir kâtip tarafından kaleme alınmış. Erken İslam dönemindeki Abbasi ve Selçuklularda kullanılan terminolojiyi kullanıyor kâtip. 1324’de ne okuyoruz, ne biliyoruz Osmanlılar hakkında? At üzerinde kaleden kaleye dolaşıyor, akınlar yapıyor falan. Yani Osman ve çevresindekiler hakkında çok basit bir dağlı ve az kültürlü bir kimlik modelinden bahsediyor bazı kaynaklar. Acaba öyle mi? Öyle olsa bile devletin neye ihtiyaç duyacağını çok iyi bilen bir idareci kimliğinin olduğunu görüyoruz burada. Devlet işlerinin görülebilmesi için demek ki yanında bu işi bilen adamları da çalıştırıyormuş. Okuduğumuz zaman metni şunu görüyoruz; Orhan Gazi, Şerefüddin Mukbil adlı azatlı bir hadım eski köleyi, Mekece’de yaptırdığı zaviye/dergah için mütevelli olarak tayin ediyor.

1324’te Osmanlılar hâlâ at sırtında dolaşırken, büyük bir ihtimalle bu Şerefüddin Mukbil, Osman Gazi’nin yanında hizmet vermiş birisi. Osman Gazi de tahminen 1326’da vefat ediyor ve Orhan herhalde babasının son isteklerini yerine getirmek için böyle bir şey yapıyor. Şimdi burada soru şu: Dağlarda at sırtında sürekli gezgin hayat yaşadığı şeklinde anlatılan Osman Gazi’nin yanında hadımların ne işi vardı? O zamanda Bizans İmparatorluğu sarayında ve Büyük Selçuklularda da hadımlar vardı. Anadolu Selçukluları sarayında ve Osmanlılardan çok daha eski olan bazı beyliklerde de saraylarında hadımlar ve hadım ağaları vardı.

Orhan Gazi’nin daha tahta oturmadan önce Mekece’deki zaviyeye hadım mütevelli tayin etmesine bakılırsa, bu hadım Osman Gazi’nin sarayındaki hadımlardan birisi olmak durumundadır. Saray görevlilerinden hadım birisinin dışarıda bir zaviyede mütevelli olarak görevlendirilmesi olayı, o k işinin ancak emekliliğine yakın dönemlerde söz konusu olabileceğini düşünebiliriz. Bu da Osman’ın sarayında uzun müddetten beri bu türden görevlilerin çalışa geldiği sonucuna götürür bizi. Buradan yola çıkarak Osman Gazi’nin Yenişehir’de bir sarayının olduğunu ve hatta bu sarayda hadımlar gibi ihtiyaç duyulan diğer görevlilerin de 1324 yılından önce uzun bir süreden beri çalıştığını kabul edebiliriz.

Bilindiği gibi Osman Gazi hayatının son zamanını ki yaklaşık 2 veya 3 yıllık kısmını hasta yatakta geçirmiş ve bu sebeple de beyliğin işlerinin yürütülmesi işini tahtta Osman Gazi olmak kaydıyla oğlu Orhan’a havale etmişti. Çünkü o yıllarda daha Bey, yatalak ve hasta yatağında da olsa Osman Gazi’dir. Bunu Âşıkpaşazâde şöyle anlatır(9); Bunun oğlı Orhan Gazinün ömri seksen iki yıl oldı. Atası vefatında yaşı kırk beş idi. Ve atası vefatından otuz sekiz yıl hutbesi okundı. Üç yıl dahı atası hayatında hüküm, hükümet, almak, vermek Orhanun idi; hutbe atasınun idi.

Bu bilgiler bize, Bursa’yı Orhan Gazi’nin teslim aldığını ancak o sırada Osman Gazinin halen sultan konumunda olduğunu anlatmaya yeter. Bursa, 1326 yılında Sultan Osman Gazi’nin hayatta ama yatalak hasta olduğu vakitte, oğlu Orhan’ın teslim alması ile Osmanlı’nın eline geçmiştir. Ancak şehrin alındı müjdesini öğrenemeden vefat etmiş olmaktadır. Bu sebeple İbn-i Batuta, şehri Osman Gazi’nin aldığını belirtir. Bu bilgiye itibar etmek gerekmektedir. Çünkü o, şehrin alınmasından sadece 7 yıl sonra Bursa’ya ulaşmıştır(10). Şehrin fethi hakkında bilgi veren kaynaklar arasında en yakın şahitlik onun şahitliğidir. Onun geldiği yılda Bursa Sultanı Urhan Beg’dir.(11) Buradan da anlaşılacağı gibi fetihten sonra artık başkent Bursa’ya taşınmıştır ve Bursa Sultan şehri olmuştur. Bunu “Bursa Sultanı” tabiriyle İbn-i Batuta vurgulamaktadır. O seyyah ardından İznik’e de gitmiş ve hatta orada 40 gün kalmıştır. İznik’in çok tenha olduğunu, şimdi bomboş olan şehirde diyerek vurguluyor.(12) Seyyah, Bursa Sultanı Orhan Bey ile İznik’te karşılaştığını belirtiyor. Ama İznik Sultanı tabiri kullanmıyor. Bu sebeple şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki Osman Bey Başkent olarak Bursa’yı kullanmaktadır. İznik şehri Bursa’nın 1326 yılındaki fethinden 5 yıl sonra 1331 yılında fethedilmiş olmakla, yani seyyahın geldiği 1333 yılında -fetihten 2 yıl sonra- halen Bursa Başkenttir. İznik’te seyyah, Orhan Bey’in hanımı Beylûn (Bilun) Hatun ile karşılaşmıştır. Onun yanında saray hizmetkârlarından birkaçının da bulunduğunu belirtir. Orhan Bey’in 100 civarındaki kalelerini teftiş ettiğinden ve bu teftiş sırasında İznik’e de uğradığından bahseder.

Bu bilgilerden sonra şunu net bir şekilde ifade edebiliriz; Bursa şehrinin fethi ile birlikte, başkentlik özelliği Yenişehir’den Bursa’ya nakledilmiştir. Çünkü artık Orhan Bey Bursa Sultanıdır. İznik’in fetihten sonra başkentlik yine Bursa’da bırakılmıştır. O zaman Osman Gazi Yenişehir’de saray inşa etti ve kullandı ise Bursa’yı alan Orhan, babasının ölümü ile beraber Bursa’da hangi yapıyı saray olarak kullanmıştır. Bu soru bize çok önemli bir durumun aydınlatılması imkânı verecektir. Yenişehir’de saray kültürünün içinden gelmiş olan Orhan Bey, Bursa’ya başkentliği nakil ederken burada da saray yapılanmasını gerçekleştirmiş olmalıdır. İlgili yapılanma hangi binalarda gerçekleşmiş olabilir? İşte burada çok önemli bir bilgi bizim için aydınlatıcı olacaktır. Bilindiği gibi Bursa şehrinin merkezi olduğu bir sancak yapılanmasının, ilk oluşturulduğu sıradaki ismi Bey Sancağıdır. Bey tabiri o sırada buraya sancakbeyi olarak atanan şehzade Murad(I. Murad) için kullanılmaktaydı. Bu sebeple daha sonraları aynı sancağın ismi, yine I. Murad’ın lakaplarından olan Hüdavendigar olarak kullanılmaya başlanacak ve çok uzun yüzyıllar böyle kalacaktır. Daha sonraki yıllarda babası Orhan Gazi ölüp yerine kendisi sultan olunca, başkent Bursa’ya geldi ve tahta oturdu. Sultanlığının ilk yıllarında değil ama sonraki yıllarında Bursa şehrinde yeni bir saray inşa ettirdi. Bu saraya o sebepler yine I. Murad’ın lakabı olan Bey Sarayı adı verildi. Yani Bey Sarayı demek I. Murad’ın yaptırdığı saray demektir. Kaynaklarda da bu sarayın I. Murad tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. Yeni Sarayın binalarının günümüzdeki Bursa Orduevi olarak kullanılan yapılardan oluştuğu malumdur.

Şimdi yukarıdaki soruyu tekrar vurgulamanın yeridir burası. Yeni Saray inşa ettirilene kadarki dönemde Osmanlı Beyleri Bursa’da hangi binaları saray olarak kullanmış olabilirler? Daha da açalım; fetihten itibaren yeni saray yaptırılana kadarki sürede Orhan Gazi ve devamında da Yeni Sarayı yani Bey Sarayı’nı I. Murad Bursa’da saray olarak kullanılan yapılar hangileri idi? Bu soru çok önemli bir sorudur.

Bursa’da Yeni Saray tabiri, 1659 (13) ve 1671 (14) yılları döneminde de karşımıza çıkar. Çünkü bu yıllarda Bursa sarayının alanında bazı genişletmeler ve bu manada yeni bazı eklemeler yapılmıştır. Çünkü Bursa’ya Avcı lakaplı sultan Mehmed gelecektir. Bu durumda Yeni Saray tabiri, hem günümüzdeki Şahadet Cami karşısında Orduevi bulunan alandaki I. Murad’ın yaptırdığı Bey Sarayı için o yıllarda kullanılmış ve hem de 1659 ve 1671 yıllarındaki eklemeler için kullanılmıştır.

Yeni tabiri kullanılırken Bursa’da, bazı kayıtlarda bunun karşıtı olan Eski Saray tabiri de karşımıza çıkmaktadır. Bu tabir ise İmaret-i İsa Bey Caminin kuzey-doğu tarafında inşa ettirilmiş ancak günümüze gelememiş olan İmaret-i İsa Bey Medresesi için kullanılmaktaydı. Bu medresenin adı bazı kayıtlarda Eski Saray Medresesidir. Günümüzde ilgili medrese yok ise de bu yapıların bulunduğu alan için, Hisar içi bölgesindeki Devlet (Memleket) Hastanesi’nin karşısındaki İmaret-i İsa Bey Cami ve yolun kuzeyindeki çamlık bölge gösterilebilir. İlgili medrese caminin kuzey-doğusunda idi. Bu medrese için Eski Saray Medresesi denmekle Eski Saraya yakın olan medrese denmek istendiğini söyleyebiliriz. Böylelikle Bursa’da Yeni Saray tabiriyle anılan I. Murad’ın inşa ettirdiği saray dışında bir de Eski Saray tabirine tesadüf edilmiş oluyor.

O zaman bu Eski Saray neyi bize anlatır? Bizce bu tabir bize, fetihten itibaren Orhan Gazi’nin ve I. Murad’ın ilk yıllarında saray olarak kullandıkları yapıları anlatmaktadır. İlgili alanda Halil İnalcık hoca tarafından öncülük edilen ve Bursa Arkeoloji Müzesince yürütülen bir kazı da yapılmıştı. Bu bölgenin, Bizans tekfuru tarafından tekfurluk konağı olarak kullanılması ihtimali çok kuvvetlidir. Çünkü bu alanın altında duvarları pişmiş tuğla ile örülmüş mağaralar mevcuttur. Girişi ise bu alanın kuzey tarafındaki kapılardan sağlanmaktadır. Hatta çamlık alanın doğusundaki çay bahçesi de bu sarayın yapı alanına dâhildir denilebilir. Buradan da alttaki mağaralara girişin olduğu söylenmektedir.

SONUÇ

Bütün bu değerlendirmelerden sonra, Osmanlı kuruluş devrinin sarayları hakkında şunlar söylenebilir;

– Osmanlı Devletinin ilk sarayı Yenişehir’dedir.

– İkinci olarak kullanılan saray, Bursa’da Bizans tekfurundan kalan konak yapılarıdır ki Eski Saray diye adlandırılır.

– Üçüncü olarak ise yine Bursa’da I. Murad’ın inşa ettirdiği Yeni Saray (Bey Sarayı) ki günümüzde Orduevi olarak kullanılan alandadır.

Bursa şehri Osmanlı’nın Başkenti olarak tanıtılacak ise buradaki saray her şeyi ile ortaya çıkarılmadan ve bina olarak yeniden inşa edilerek saray olarak düzenlenip turizme açılmadan, hiç kimseyi Bursa’nın Osmanlı başkenti olduğuna inandırmanın imkânı yok gibidir. Çünkü günümüzde, İstanbul’daki Topkapı Sarayı’ndan önce inşa edilmiş olan Osmanlı saraylarından; ne Yenişehir, ne Bursa ve ne de Edirne’deki saray yapıları ayakta kalabilmiştir. Bu yapıların ayakta olmamasından dolayı bazıları, Osmanlılar devletin bir saraydan idare edilmesi gerektiğini İstanbul’da Bizans Sarayı’nı görünce anladılar şeklinde fikirler bile ileriye sürmüşlerdir.