Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Büyükelçi Prof. Dr. İbrahim Kalın, Uludağ Üniversitesi 2019-2020 eğitim-öğretim açılış töreninde ilk dersi verdi. Prof. Dr. Mete Cengiz Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen programa Bursa Valisi Yakup Canbolet, Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, AK Parti Bursa İl Başkanı Ayhan Salman, milletvekilleri, ilçe belediye başkanları, üniversite yönetimi, akademisyenler, idari personel ve öğrenciler katıldı. Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz’un konuşmalarından sonra kürsüye çıkan Kalın, “Üniversite, büyük sorunların sorulduğu bilim ve fikir mekanlarıdır. İyi, doğru ve güzel nedir, özgürlük mümkün müdür? hayatın bir anlamı var mı? Bu gibi büyük soruları soracağımız mekanlardırdır. Sahip olduğumuz idrak enstrümanlarıyla varlığı ve kendimizi anlamaya çalışmanın, yolculuğa çıkmanın mekanıdır. Postmodernizim anti realist dalgalarıyla büyük soruların artık birer yanılsamadan kabul edildiği bir çağda büyük soruları sormak kolay bir iş değil. Varlığa, hayata, hayatın anlamına ilişkin büyük sorular, yaşadığımız bu çağda artık totaliter, tahakkümcü bakış açılarının birer ifadesi olarak, ya göz ardı edinmekte, ya küçümsenmekte, ya da ikincil, üçüncül gündem maddesi olarak ihmal edilmektedir. Bugün bizim büyük soruları yeniden sormamız gerekiyor. Bunun için de tefekkürün ve düşünmenin ne olduğuna dair beynimizde belli bir berraklığın bulunması gerekiyor” diye konuştu.
“Hikmet olmadan hüküm verirsek bir yanımızda kör, bir yanımızda topal olmak durumunda kalabiliriz”
İslam dünyasının bugün hikmete her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğunu vurgulayan Kalın, “Bugün, çevremize baktığımızda gördüğümüz tablo, bizim daha fazla çaba sarf etmemizi şart kılıyor. Çünkü bugün, hayatımızda çok fazla hüküm var, çok az hikmet var. Hüküm vermek çok kolay, yargıda bulunmak çok kolay. Ama bir şeyin hikmetini anlamak için çaba göstermek, hikmetini kavrayarak bir eylemde bulunmak, daha farklı çabayı gerektiriyor. Eğer hikmetten hükme gidebilirsek, o zaman verdiğimiz hükümler sağlam bir zemine oturur. Ama hikmet olmadan hüküm verirsek, bir yanımızda kör, bir yanımızda topal olmak durumunda kalabiliriz. Çünkü hikmeti olmayan hüküm, kör, hükümle korunmaya hikmet ise topaldır. Bunları bir bütünlük içerisinde tekrar inşa edebilmemiz için bizim yeni bir hikmet persfektifine ihtiyacımız vardır” şeklinde konuştu.
“Avrupa merkezli tarih anlayışının derin etkisinden, ağır yükünden hala bütünüyle kurtulabilmiş değiliz”
Kendi kültürümüze özgüvenli bakmamızın zaman geldiğini ve geçtiğini hatırlatan Kalın, “Kültürel hiyeraljiler kurarak, şu kültür ileridir, şu kültür geridir, şu sanat formu gelişmiştir, bu sanat formu basittir gibi ilkelliklerini kenara bırakmamız lazım. Biz bugün hala kendi tarihimize, insanlık tarihine bakarken Avrupa merkezli tarih anlayışının derin etkisinden, ağır yükünden bütünüyle kurtulabilmiş değiliz. Bu tür eserleri takdim ederken, bağlamayı çok sesli müzik yapabiliyoruz demek için çalmayız. Çok sesli müzik de bir tarzdır, tek sesli müzik de bir tarzdır. Bunlar arasında bir hiyerarşi kurmak, Avrupa merkezli kültür, sanat anlayışının tezahürlerinden biridir. Bizim bunlara ihtiyacımız yok. Çok sesli müzik de güzeldir. Ben Bach’ı, Vivaldi’yi çok keyif alarak dinlerim. Farklı bir tarzdır. Ben hiçbir zaman onu Aşık Veysel’den, Pir Sultan’dan, Neşet Ertaş’tan daha yukarıda görmem. Keyifle dinlerim. Ama bana verdiği duyguya bakarım. Bana dokunan bir Anadolu çocuğu olarak elbette bir Neşet Ertaş’ın, Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’nın bana verdiği mesaj ile o müziğin bana dokunduğu yer farklıdır. Bu da gayet doğaldır. Fakat, kavramlar bile o kadar ters yüz edilmiştir. Klasik müzik dediğimizde batı klasik müziğini anlarız. Ama Anadolu müziğine geldiğimizde, Çin, Afrika, İran müziği bir anda etnik müzik olur. Avrupa’daki klasik müziği yapanların bir etnik kökeni yok mu? Alman, İtalyan, Fransız, bunlar etnik müzik olmuyor, diğerleri etnik, doğu müziği oluyor” açıklamasını yaptı.
Programın sonunda Kılavuz, Kalın’a ebru hediye etti.