Bursa’da İnşaat Mühendislerinden Korkutan Deprem Raporu

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Bursa Şubesi, Elazığ depreminin ardından bölgede yapılan teknik incelemelerle ilgili bir basın toplantısı düzenledi.

Bölgeye yapılan teknik geziye Bursa Uludağ Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Adem Doğangün, Dr. Öğr. Üyesi Mahmut Sami Döven, Bursa Teknik Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Melih Sürmeli ve İMO Yönetim Kurulu Üyesi Burak Alp Özbek katıldı.

İncelemelerin ardından çıkan rapor İMO Bursa Şubesi Başkanı Mehmet Albayrak tarafından kamuoyuna açıklandı.

BAOB’da düzenlenen basın toplantısında konuşan Albayrak, özetle şunları söyledi:

‘SORUN DEPREMDE DEĞİL YAPILARDA’

“İçinde yaşadığımız yapılarımız depreme dayanıksız olduğundan dolayı depremler afet olarak adlandırılıyor. Sorun fay hattında ve depremde değil yapılarımızın deprem kuvvetlerine dayanıklı üretilmemesinden kaynaklanıyor. Şayet sorun fayda veya depremde olsaydı yerle bir olan yapıların yanında bulunan diğer yapıların da yıkılması gerekirdi. Depremlerin ardından genel olarak tartıştığımız konulara baktığımızda ise fay hatlarımız ve meydana gelecek depremin büyüklüğünden öteye gidemiyoruz. Asıl konuyu hep öteliyoruz. Oysa ki tartışmamız gereken, ‘Mühendislik hizmeti almamış, güvensiz, kaçak yapılarımızı nasıl güvenli hale getiririz?’ olmalı.”

‘EN BÜYÜK BAŞARI BÜTÜN YAPILARIN GÜVENLİ HALE GELMESİNDE’

Eksiksiz bir şekilde uygulanabilecek “Afet Acil Durum Eylem Planları” olması gerektiğini belirten Albayrak, “Ancak ne zaman ki bütün yapılarımız güvenli hale gelir de tek bir can kaybı yaşamazsak; işte o zaman kadim devletimiz en büyük başarıyı sağlamış olur.” dedi.

BURSA OVASI KAÇAK İŞGALİ ALTINDA

Deprem gerçeğinin sabun köpüğü olmaktan çıkarılıp gerçek gündem haline dönüştürülemediğini savunan Albayrak, Bursa’ya ilişkin tesbitlerini şöyle sıraladı:

  • Yıllardan beri kentimizde kaçak yapılaşmaya karşı yeterli denetim yapılamadı ve uygulamada kararlılık sağlanamadı. Yönetmeliklere uygun yeni yapılar üretilmiş olmasına rağmen, 17 Ağustos 1999 yılında var olan yapılar bugün de varlıklarını sürdürüyorlar. Bursa’da yer alan yapı stoğunun büyük bölümü kaçak yapı statüsünde ve bu yapıların yüzde 80’i hileli hisseli parsel üzerine oturmuş durumda.
  • Türkiye’nin en verimli ovalarından birisi olan Bursa Ovası’nın yaklaşık 39 bin hektarlık alanın 20 bin hektarı aşan kısmı kaçak sanayileşme ve kaçak yapılaşma ile yok edildi. Şimdi ise yeni yapılaşma alanlarının daraldığı Bursa’da Karacabey ve Mustafakemalpaşa Ovaları yapılaşma ve sanayileşme tehdidi ve baskısı altında.
  • İstatistiklere göre deprem anında mevcut binalarımızın yaklaşık yüzde 5’i ile yüzde 12’si deprem anında çökmektedir. Bursa’da da deprem anında çökmesi muhtemel olan bu binaları depremden önce bulup ortaya çıkartarak “Ya güçlendirerek depreme dayanıklı hale getirmemiz ya da insan eliyle yıkmamız” bir zorunluluktur. Aksi halde hiçbir zaman olası depremlere hazırlıklı olamayacağız.
  • Kentimiz bu güne kadar dönüşümde yanlış uygulamaların kurbanı oldu. Kentin fiziksel eşiklerinin aşılmış olmasının yanında demografik yapısı da bozuldu. Ardından yasalara aykırı şekilde parsel bazında sağlanan 0,50’ye varan emsal artışı uygulaması mahkeme tarafından durduruldu. Yeni Tip İmar Yönetmeliği ve Yeni Bina Deprem Yönetmeliği’nin de yürürlüğe girmesi ile birlikte durma noktasına gelen projeler nedeniyle vatandaşlarımız mağdur oldu ve kentimizde kentsel dönüşüme bakış açısı olumsuz yönde etkilendi.
  • Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamalara göre Bursa’da 1 milyon 100 bin kayıtsız bağımsız birim bulunuyor. Yıllar içerisinde bu yapı stokunun deprem güvenliğinin irdelenmesi ve dönüştürülmesi yerine 1948 yılından itibaren birçok kez çıkartılan İmar Barışı uygulamaları ile ödüllendirildiğini görüyoruz. Oysa, dönüşüm sürecine ket vurmak yerine teşvik edici uygulamalar yapılmalıydı.
  • Depremlerin sonuçlarına karşı alınacak önlemler ülkemizde ve kentimizde bir “Milli Güvenlik” meselesi olarak görülmelidir. Fakat olası bir depreme karşı hazırlanmak bir yana mevcut olan önlemlerimizi de ortadan kaldırıyoruz.
  • 1999 Depreminin ardından Türkiye’de belirlenen toplanma alanları plan değişiklikleri ile imara açıldı. Şu an ülkemizde ve kentimizdeki toplanma alanları hakkında kimsenin yeterli bilgisi yok. Geldiğimiz süreçte olası bir felaketin ardından yine 17 Ağustos’ta yaşadığımız çaresizliği yaşayacağımızı söyleyebiliriz.
  • Teknolojik gelişmelerle birlikte iletişimin arttığı, her türlü bilgiye ve görsele ulaşmanın hızlandığı bir dönemde vatandaşlarımızı bu konuda bilinçlendirecek birçok çalışma yapılabilir. Vatandaşlarımız binalarının çürük olabileceğini ve olası bir depremin ardından bu binaların büyük sıkıntılar yaratacağını unutmamalı; güvenli ve yönetmeliklere uygun yapıların önemini anlamalıdır. Bu çerçevede genç nesillerin bilinçlendirilmesi hem geçmişi hem de geleceğimizi şekillendirecektir.

Albayrak, sözlerini “Şu bir gerçektir ki, ülkemizde Meslek Odaları’nın uyarıları dikkate alınmadığı, yapı üretim sürecinden uzaklaştırıldığı, plansızlığın ve çarpık kentleşmenin sürdüğü, yapı üretim süreci ve mesleki uygulamalar niteliksiz olduğu ve denetimsizlik devam ettiği sürece ne yazık ki depremi konuşmaktan öteye gidemeyeceğiz.” ifadeleriyle tamamladı.