Kalın, açıklaması sonrası ziyaret ile ilgili bir soru üzerine şöyle dedi: “Cumhurbaşkanımızın ABD’ye gidip gitmemesi konusunda istişaremiz devam ediyor. Tereddütlerimiz izale olmazsa bu ziyaretin gerçekleşmemesi de mümkündür. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımız değerlendirmelerini yapıyorlar. Nihai kararını birkaç gün içinde vereceklerdir.
Cumhurbaşkanımızdan böyle bir talep gelmemiştir. Daveti ABD Başkanı Donald Trump yapmıştır.”
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretine ilişkin açıklamasına şöyle devam etti: “Savunma sanayiinden terörle mücadeleye, Suriye’deki gelişmelerden, ikili ticaret hacminin artırılmasına kadar ABD ile yürüttüğümüz birçok konu var. Bunlarla ilgili somut adımların atılması, neticelerin elde edilmesi bizim birinci önceliğimizdir. Bu ziyaretin sebebi de, amacı da budur.”
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2018 terörizmle mücadele raporu hakkında da değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın şunları kaydetti: “Bu raporda PKK terör örgütü zikredilirken, YPG ve PYD’nin zikredilmemesi, 15 Temmuz’u gerçekleştiren FETÖ’ye hiçbir atıf yapılmaması, terörle mücadele konusunda ABD’nin nasıl bir çifte standart içinde olduğunu göstermektedir. ‘Bana dokunuyorsa terör kötüdür, küresel bir acil sorundur. Bana dokunmuyorsa bu başka ülkelerin sorunudur’ bakış açısı kabul edilemez. Daha da kötüsü bu terör örgütünün, PKK’yı terör örgütü olarak kabul ettikten sonra Suriye kolunu desteklemek, finanse etmek, eğitmek, silahlandırmak, bu terör örgütüne destek vermek demektir. Terör örgütü mensubu bir kişiyi, savaş kahramanı gibi, demokratik meşruiyeti olan bir aktör gibi takdim etmek, bunun Washington’a davet edileceğini ifade etmek, terörle mücadeleye katkı verdiğini ileri sürmek, teröre destek vermekten başka bir şey değildir. FETÖ ile ilgili hiçbir cümlenin zikredilmemesi, başka raporlarda da ‘Türkiye’de kovuşturmalara uğramış mağdur dini bir grup’ gibi takdim edilmesi de, bu terör örgütünün kimlerin maşası olduğuna dair bize açık seçik bir fikir vermektedir.”
Kalın, cuma günü BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile bir araya geldiği görüşmede mültecilerin Suriye’ye geri dönüşü konusunun ele alındığını belirterek, şöyle dedi: “BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin bu konuda bir çalışma yapması için de süreç başlamış buluyor. Biz mültecilerin güvenli, gönüllü ve onurlu şekilde geldikleri yerlere dönmelerini sağlayacak BM çatısını prensip olarak kabul etmiş bir ülkeyiz. Burada uluslararası aktörlerin sorumluluk alması ve külfet paylaşımını hayata geçirmesi önem arz ediyor mülteci meselesi, DEAŞ’la mücadele sadece Türkiye’nin meselesi değil.”
Barış Pınarı Harekat alanı dışında TSK unsurlarının Ruslarla yürüttüğü ortak devriye çalışmalarına ilişkin bilgi veren Kalın, şunları kaydetti: “Bildiğiniz gibi 22 Ekim tarihli Soçi anlaşması çerçevesine Tel Abyad’ın doğusunda ilk devriye 1 Kasım günü gerçekleşti. Uzunluk olarak 87,5 kilometre, derinlik olarak 9,9 kilometre, genişlik olarak 32,5 kilometrelik bir alanda 4 Kirpi, 26 personelle bir ortak devriye gerçekleşti. Bu süreç içinde herhangi bir PYD-YPG paçavrasına rastlanmadı. Onların mevcudiyetine dair olumsuz tespit yapılmadı. Üç noktada tünel çalışması yapıldığı tespit edildi. Diğer teknik yönleriyle de bu devriyenin başarılı şekilde gerçekleştiğini ifade edebilirim. İkinci devriyenin de yarın yapılması planlanmakta. Bununla ilgili askeri makamlarımız Rus mevkidaşlarıyla temas içindeler. Diğer devriyelerin de aynı şekilde sahada terör örgütü unsurlarının tamamen çekildiğinin teyit edilmesini sağlayacak sonuçlarla tamamlanmasını arzu ediyoruz. Bu yönde askerlerimizin temasları yakın bir şekilde devam ediyor.”
‘Arınç’ın kendi şahsi görüşü’
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç’ın kanun hükmünde kararnameler hakkında kullandığı ileri sürülen ‘facia’ tanımı ile ilgili soruya ise Kalın, “Bülent Beyin açıklamaları kendi şahsi görüşleridir. Yüksek İstişare Kurulu (YİK) adına yapılmış bir açıklama değildir. Tabii KHK’lar 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden sonra bir tercih değil, bir zorunluluk haline gelmiş bir uygulamadır. O günün olağanüstü şartları içinde hayata geçirilmiş bir uygulamadır. Zira siz böyle bir terör örgütünün saldırısıyla karşı karşıya kaldığınızda, binlerce militanıyla devlete sızmış bir örgüte karşı mücadele etmek durumunda kaldığınızda siz de olağanüstü tedbirler almak zorundasınız. Zaten KHK’ların temel mantığı da budur. Normal şartlar altında bunlar yasal prosedürlerle yapılır. KHK’lar durup dururken gündeme alınmış bir şey değildir. O gece Cumhurbaşkanımız ve ailesini dahi öldürmeye kasıtla yola çıkanların milletimizin direnişiyle Cumhurbaşkanımızın liderliğiyle oyunlarının boşa çıkarıldığını hep birlikte gördük. Olayı orada bırakmak devlet açısından da millet açısından da büyük bir zaaf olur. 251 insanımızı şehit eden, 1193 insanımızı gazi bırakan bir terör örgütüne karşı hiçbir şey yapmayalım, hiçbir devlet diyemez. Süreç içerisinde KHK’nın aldığı kararlar çerçevesinde görevinden uzaklaştırılan, mağdur olanlar varsa bununla ilgili mekanizmalar kurulmuştur. Oralara binlerce başvuru yapılmıştır. Bunların çok önemli bir kısmı neticelendirilmiştir. Burada her bir vakanın nevi şahsına münhasır olduğunu da akılda tutmak gerekir. Böyle bir genelleme yaptığınızda, ‘bir faciadır’ dediğinizde 15 Temmuz darbe girişimi faciasını adeta gölgeleyen bir tutum sergiler gibi algılanırsınız doğal olarak. Bunun yerine KHK’larla ilgili alınan kararların hukuk zemini çerçevesinde yargı yoluna götürülmesi yönünde neler yapılabilir bunlar üzerinde durulmuştur. Bunu böyle bir külli hükümle zemmetmeye çalışmak, doğru bir yaklaşım değildir. Kendi şahsi görüşleridir” yanıtını verdi.
Cumhurbaşkanlığı: ABD’nin terörizm konusunda söyleyecek sözü kalmadı
Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nin, ABD Dışişleri Bakanlığınca yayımlanan ‘2018 Terör Raporu’na ilişkin açıklamasında, “Terörle mücadele gerekçesiyle dünyanın dört bir yanında faaliyet yürüten Amerika Birleşik Devletleri’nin, bu raporun ardından terörizm konusunda kimseye söyleyecek sözü kalmamıştır” dendi.
Cumhurbaşkanlığından yapılan yazılı açıklamada, şu ifadeler yer aldı: “Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan ‘2018 Yılı Terör Raporu’nda, PKK terör örgütüne yer verilmesine rağmen, onun Suriye kolu olan YPG’den ve siyasi kolu PYD’den, aynı şekilde 15 Temmuz darbe girişiminin faili FETÖ’den söz edilmemektedir. Bu tavır, son dönemde örneklerine çok sık rastlamaktan dolayı üzüntülü olduğumuz, terör örgütlerine karşı çifte standartlı yaklaşımın en bariz örneklerinden biridir. Terörle mücadele gerekçesiyle dünyanın dört bir yanında faaliyet yürüten Amerika Birleşik Devletleri’nin, bu raporun ardından terörizm konusunda kimseye söyleyecek sözü kalmamıştır. Terör örgütleriyle aynı yatağa girenlerin akıbetinin, eninde sonunda o zehirli yılan tarafından ısırılmak olacağını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Türkiye, PKK ve DEAŞ’la olduğu gibi, PYD ve FETÖ başta olmak üzere, diğer tüm terör örgütleriyle de kararlılıkla mücadele etmeyi sürdürecektir.”