
Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu, Kızılay’ın bir ‘paravan’ olarak kullanıldığını belirterek şöyle konuştu: “Kızılay zaten bağış alan bir kurum, neden başka bir yere bağış yapsın? Yurt yapacaksa kendisi yapar. Manhattan adasında gökdelen yapıyorlar. Amerika’nın en pahalı yeri. Efendim orada öğrenciler kalacakmış. Yurtta öğrenciler mi kalacak, yoksa Saray yandaşları geleceklerini orada garanti altına mı alacaklar?”
‘Kızılay gibi bir kurum vergi kaçırmaya nasıl paravan olur?’
CHP’nin ABD’deki temsilcisinin söz konusu bağışı araştırdığını söyleyen Kılıçdaroğlu şöyle devam etti: “Bu yıl KYK’ya başvuranlardan 60 bin kişi yer bulamadı. Sen bırakmışsın Türkiye’de yurdu Amerika’da yapacağım diyorsun. TÜRGEV aracılığıyla öyle bir para geldi mi? Henüz bulamadı. Gelmemiş. Kızılay gibi bir kurum vergi kaçırmaya nasıl paravan olur?”
Elazığ’daki depreme çalışmaları aksatmamak için hemen gitmediğini söyleyen Kılıçdaroğlu konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Gitmek için görevlendirdiğim arkadaşlarımı aradım. ‘Hemen gelmem gerekiyor mu?’ dedim, ‘gelirseniz halen arama kurtarma çalışmaları’ var dediler. ‘Doğru’ dedim, ne zaman ki ‘Gelin’ dediler anında gittim.”
‘Her yerde Kızılay’ın değil AFAD’ın çadırları vardı‘
Kılıçdaroğlu şöyle devam etti: “Hastanede yaralıları ziyaret ediyorum. Ölümden dönmüş, enkazdan çıkmış bir kadın bana ‘Çocuğum işsiz’ diyor. Düşünün bu insanlık dramında dahi, mucizevi bir şekilde hayatta ve yine çocuğunu düşünüyor. Bu tablo nedir Allah aşkına?Bölgedeyken ciddi eleştiriler aldım. Ben bu kürsüde vatandaşların sorduğu bir soruya siyasi iktidarın cevap vermesi gerektiğini söyledim. Deprem vergilerinin nereye harcadığınız vatandaşa açıklayın dedim. En ağır eleştiriyi aldım. AFAD’a teşekkür ederim. Her yerde çadırları vardı. Kızılay’ın değil AFAD’ın çadırları vardı. Kendilerine teşekkür ediyorum.”
Binaları çökenlerin yüzde 99.9’unun fakir olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu ‘depremle mücadelenin iki ayağı vardır’ diyerek şöyle devam etti: “Birincisi önlem almaktır. Deprem olduğunda deprem bölgesinde insanlar ölmesin diye tedbir alacaksın, binayı dayanıklı alacaksın kardeşim. Devleti yönetmenin gerekçesi de budur. Deprem oldu binalar yıkıldı, onun adı kriz yönetimidir.”
Kılıçdaroğlu, deprem bölgesinde iki gün kalmasına rağmen bir tek Kızılay çadırı dahi göremediğini belirterek, “Kızılay böyle miydi? Yöneticileri astronomik ücretler alıyorsa iş gönüllülükten çıkıyor. Lüks maaşlar, arabalar hepsi var burada. Kaynaklar kime gidiyor? Varlıklara. Kendileri kullanıyor” diye konuştu.
‘Araştırma önergesine adım gibi biliyorum, MHP ve AKP ‘Hayır’ diyecekler’
CHP grubunun Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na yapılan bağış için araştırma önergesi vereceklerini söyleyen Kılıçdaroğlu, “Adım gibi biliyorum, MHP ve AKP ‘Hayır’ diyecekler önergeye. Ne gerek var! Erdoğan ve Bahçeli diyecekler. Üstelik bağışı yaptığınız yer de çocuk tacizinden sabıkalı olan bir yer” dedi.
Kılıçdaroğlu Kızılay başkanının sözlerini eleştirerek, “Efendim ‘bu bir vergi kaçakçılığı değil, vergiden kaçınmadır’. Öğretmişler. Hayır efendim hayır bu açıkça fakir fukaranın hakkının soyulması demektir. 8 milyon dolar Hazine’ye gitseydi, bu 60 bin öğrencinin yurdu yoktu değil mi? Bakın öğrencilere burs veremiyorlar. 285 bin öğrencinin ahdi vardır burada” ifadelerini kullandı.
Kızılay gibi bir kurum içten içe çürüyorsa o zaman devletin çürüdüğünü söyleyen Kılıçdaroğlu şu ifadeleri kullandı: “Bunun adı peçelemektir, malı götürmektir. Hülle ile Kızılay’ı kullanarak vergi kaçırma yoluna giderseniz bunun vebali ağırdır. Ha olması gereken ne? Kim bilir arkasından daha neler çıkacak. Araştırma önergesi kabul edilirse Kızılay’ın hangi partinin arka bahçesine dönüştüğünü göreceğiz.”
‘Türk askeri yeni ateşkes hattına göre pozisyonunu almalı’
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin Suriye politikasına ilişkin yapılması gerekenleri de beş maddede sıraladı:
- “İdlib’de konuşlanmış bulunan ve gözlem misyonu görevini sürdüren Mehmetçiğimizin can güvenliği her şeyden önemlidir. İdlib bölgesi başta olmak üzere Suriye’de görev yapan tüm Mehmetçiklerimizin can güvenliğini sağlamak adına gereken tüm askeri ve diplomatik adımlar kararlılıkla atılmalıdır.
- Türkiye, Soçi mutabakatı ile ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmemiş olmasından kaynaklı oluşan yeni koşullar nedeniyle, en kısa zamanda Rusya ile birlikte İdlib’deki mevcut durumu yeniden değerlendirmelidir. Gerekli görülmesi halinde Soçi mutabakatının unsurları, değişen koşullara uyarlanmalıdır. Sahadaki mevcut duruma göre, gerekirse yeni bir ateşkes hattı belirlenmeli, Türk askeri de bu yeni ateşkes hattına göre pozisyonunu almalıdır.
- Siyasi iktidar, öncelikle Suriye’de rejim değişikliğine odaklanan siyasetini terk etmelidir. Ülkenin toprak bütünlüğünü tehdit eden gruplarla her türden işbirliği sonlandırılmalıdır. Suriye’de akan kanın durması ve siyasi geçiş sürecinin sağlanması için çaba göstermelidir. Bunun için bölgesel ve uluslararası planda diplomatik çabalar artırılmalı, en kısa zamanda anayasal sürecin yeniden canlandırılması için gerekli koşullar yaratılmalıdır.
- İdlib’deki durum Türkiye’ye doğru yeni bir sığınmacı dalgasını hareketlendirmiştir. Bu konuda Türkiye’nin yalnız bırakılmaması gerekir. Bu sığınmacıların Suriye sınırları içinde oluşturulacak güvenli bir bölgeye tahliyesi ve bu bölgede iskanları için Rusya ve rejimle birlikte Birleşmiş Milletler’in ve AB’nin de sorumluluk üsteleneceği bir süreç ivedilikle başlatılmalıdır.
- İdlib, ülkemiz için ulusal bir güvenlik sorunudur. Aynı zamanda İdlib’in Suriye toprağı olduğu gerçeği de unutmamalı. Bu bağlamda küresel bir tehdit olan terörist unsurlar ile muhalif grupların silah bırakmasına yönelik çabalar arttırılmalı; silah bırakmaya yanaşmayan cihatçı ve muhalif gruplara karşı her türden kararlılık göstermelidir.”