Muharrem İnce Diyarbakır’da: Kalabalığın Sonunu Göremiyorum…

 

İnce, Erdoğan’ı yuhalayan kalabalığa “Yapmayın, ben Türkiye’de siyaseti uzlaştıracağım” karşılığını verdi. Kalabalığın konuşmanın devamında Erdoğan’ı yuhalamaya devam etmesi üzerine İnce “Lütfen yapmayın, böyle yaparsanız ben derdimi anlamatamam” mesajı verdi.

Muharrem İnce’nin konuşmasından satır başları şöyle:

Fabrikalar açacağız. Kıraathanelerde bedava kekle zaman dolmaz. Çay beleş, gündüz kekle geçiştirdin; akşam evine gittin, yemek ne olacak?

Tarıma dayalı sanayiyi geliştireceğiz. Meraları atıl olmaktan kurtaracağız.

Benim derdim gençler.

Sesi yükseltebilirseniz yükseltin. Çok kalabalık burası, sonunu göremiyorum.

Sanayimizin yüzde 25’i atıl. Onu işlevsel hale getireceğiz, refahımız artacak, zenginleşeceğiz. Büyüyeceğiz.

Bu kardeşiniz ilkeli bir siyasetçidir. Zaman zaman kendi partisiyle de ters düşmüştür. 4 Mayıs’ta cumhurbaşkanı adayı oldum, altı oku çıkardım. Artık, sadece CHP’lilerin değil 81 milyonun cumhurbaşkanı olacağım. Ve altı oku takmadım, artık bayrak taktım. Sonra, Sayın Akşener’e gittim, kutladım, başarılar diledim. Sayın Karamollaoğlu’na gittim,  kutladım, başarılar diledim. Demirtaş’a gittim, başarılar diledim. Sayın Erdoğan’a gittim başarılar diledim.

(Yuhalamalar üzerine) Hayır hayır, ben Türkiye’de siyaseti uzlaştıracağım.

-Dört adayı da ziyaret ettim, sonra rakiplerimin hesaplarına para da yatırdım. Amacım siyaseti yumuşatmak. Gönüller arasında köprü kurmak, milleti barıştırmak, 81 milyonu bir şemsiye altında toplamak. 4 adayı da ziyaret ettikten sonra Hakkari’ye gittim ve orada dedim ki: Sevgili Hakkarililer, size sayın Akşener, Karamollaoğlu, Demirtaş ve Erdoğan’ın selamları var, dedim. Dördünün de selamını ilettim.

Erdoğan, bu videoyu alıp Demirtaş bölümünü kesmiş. Sürekli yuhalarsanız ben derdimi anlatamam, televizyonu izleyenler beni yuhalıyorsunuz sanır. Olay şu, ben dört adayın da selamı var diyorum. Erdoğan sadece Demirtaş kısmını alıyor, bak bak Demirtaş’a da gitmiş diyor. Saklı gizlim yok, Erdoğan’dan izin alacak halim de yok.

-Dokunulmazlık konusu geldi gündeme. Benim mensubu bulunduğum partinin yönetimi dedi ki, biz kaldırılmasına evet diyeceğiz. Ben dedim ki, yanlış yapıyorsunuz. Televizyonlara çıktım, ben parti yönetiminibn tavrını doğru bulmuyorum, ‘hayır’ oyu vereceğim dedim. Bugün olsa yine aynısını yaparım. Siyaseti ilkeli yapacağız, kimseye yaranmak gibi bir derdim yok.

“Türklerin kaygılarını gidereceğiz, Kürtleri de onore edeceğiz”

-Kürtler onore edilmek istiyor, Türklerin de kaygıları var. Türklerin kaygılarını gidereceğiz, Kürtleri de onore edeceğiz. Yalan yok, gizli kapaklı görüşme yok. Çözüm yeri TBMM.

-Cumhurbaşkanı olduğumda TRT’nin kanallarından birini bu işe ayıracağım. Zaten bir işe yaradığı yok, bari bir işe yarar. Tartışacak insanlar, ne istiyor. Dil meselesini tartışacaklar. İçinizde muhafazakar var, esnaf var, solcu var; anlaştığınız bir yer dil meselesi, kendi aranızda anlaşamadığınız yerler de var. Anlaştığınız yerlere beni de yazın, anlaşamadıklarınızı da çözeceğiz. Ben oy değil, sorunu çözmek istiyorum.

-Erdoğan oy istiyor, onun derdi oy; benim derdim çözüm, barış, uzlaşma, huzur. Dil konusunu nasıl çözeceğiz. Dil ve din… Muhazakarlar din kültürü ve ahlak bilgisi yetmez, ben daha fazlasını istiyorum diyor. Hay hay muhafazakar kardeşim, seçmeli olarak kaç saat istiyorsan görüşeceğiz. Bir diğeri de diyor ki, siz bana hakaret ediyorsunuz, ben zorunlu olanı da almak istemiyorum. Hay hay, sen de alma. 40 senedir tartışıyor Türkiye, çözümü bu. İsteyene istediği kadar seçmeli din dersi, istemeyene yok.

“Çocuklarımıza 3 dil öğreteceğiz”

-Çocuklarımıza 3 dil öğreteceğiz. Bir dil insanlığın mirası, bunu korumak lazım, kim olursa olsun. 81 milyona resmi dilimiz Türkçeyi öğreteceğiz, iki anasıyla babasıyla evinde konuştuğu bir dil var, bu Kürtçeyse Kürtçe, Arapçaysa Arapça, Çerkezceyse Çerkezce… Çocuğun evinde, anasıyla konuştuğu dili öğreteceğiz. Bir de dünya dillerinden öğreteceğiz.

-Ben sayın Erdoğan diyorum, o “Bana bak Muharrem” diyor. Ben bu üsluba cevap vermek istemiyorum ama yanımdakiler diyor ki, ver. Hadi Diyarbakır’dan cevap vereyim: Eeee sana baktım Recep, söyle! Söyle bakalım, ne olacak. Ben sana dedim, her kuşun eti yenmez, ben senin yanındakilere benzemem. Sen bana baktın, ben sana baktım; bakıştık, ne olacak? 15:30’da Bursa’da konuşacaktın, toplayamadın kalabalığı 6’ya aldın mitingi. Çevre illerden adam topluyorsun ama ben o meydanda iftara 5 kala miting yaptım, zıppazıptı* (Kürtçe: Dopdolu).

-Bu Kürt sorununu çözmek istiyor mu istemiyor mu? Ben istiyorum. Bir ekonomik sorun, bir kültürel sorun, bir demokratik sorun olduğu gibi aynı zamanda siyasi ahlak sorunudur. Siyasetçi Diyarbakır’a gelip farklı, Trabzon’da farklı konuşuyor.

-Ben bir sürü şey söyledim, Erdoğan da 3 proje söyledi: Kıraathane, stadyum, park. E mübarek, sen belediye başkanı mısın, cumhurbaşkanı mısın? Ne diyor, gelin kıraathaneye, iskambil falan yok diyor. İskambil yoksa gelmiyor millet, ne yapacaksın? İnernet varmı belli değil, kekler bedava diyor. Ustayım ben usta diyor ya, meğer kek ustasıymış.

-Gündüz bedava kek yemek isteyen Erdoğan’a oy versin; iş isteyen, aş isteyen bana oy versin.

-Erdoğan Beyaz Türk, ben bu ülkenin zencisiyim.

-Erdoğan’ın döneminde yolsuzluk var mı, var; yoksulluk var mı, var; yasaklar var mı, var; yalan var mı, var. Aha sana rabia işte! O meydanlarda “Bay Muharrem” diyor ya, aklı sıra beni seçkinci, elitist göstermeye çalışıyor. Geç sen o işleri geç, halk çocuğu, milletin evladı benim. Sen saraylısın!

-Erdoğan 2002’de başlarken halk çocuğuydu, yalan yok. Ama “Haram helal ver Allahım, garip kulun yer Allahım” dedi, artık bizden biri değil. “Bay Muharrem, Bay Muharrem” deme, millet sana “Bye bye Erdoğan der”, görürsün bak. Geçen gün “Diyarbakır” diyor, ses yok.

-Aydın’la oğlumun düğününde Harmandalı oynadım. Hepsini bitirmem. Bir daha cumhurbaşkanı olarak Diyarbakır’a geldiğimde burada da oynarım.