Öte yandan iddia doğru değil. Yalnızca birkaç bölgede belirli zaman dilimlerini kapsayan şer’iye sicilleri incelendiğinde dahi iddiada dile getirilen sayının gerçek verilerden oldukça uzak olabileceği anlaşılıyor.
Belirli bölge ve zamandaki araştırmalar dahi iddianın yanlış olduğunu ortaya koyuyor
Kadı sicilleri olarak da bilinen şer’iye sicilleri Osmanlı Devleti’nin en önemli hukuk belgeleri arasında yer alıyor. Her ne kadar doğal olarak yalnızca adli makamlara ulaşan vakaları içeriyor olsalar da bu belgeler üzerinden hareket ederek Osmanlı’daki tecavüz ve hırsızlık vakaları üzerine çeşitli çıkarımlar yapmak mümkün.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi’nin çalışmaları sonucunda kadı sicillerinin bir kısmına internet üzerinden ulaşılabiliyor. Merkezin İstanbul Kadı Sicilleri projesi kapsamında İstanbul’daki dört bölgeden (sur içi, Üsküdar, Galata, Eyüp) 16. ve 17. yüzyıllara ait kadı sicilleri inceleniyor ve bu süreç zarfında yaklaşık her on yıldan bir defter seçilerek transkripsiyonu hazırlanıyor. Proje kapsamında yalnızca bu dört bölgeden çıkarılan 40 defterin bu yüzyıllara ışık tutması hedeflenmiş. Osmanlı’da bu dört bölgeye ait toplam defter sayısının ise yaklaşık 10 bin olduğu ifade ediliyor.
16. ve 17. yüzyıldan yalnızca 40 defteri içeren bu projede 42 kayıtta “hırsızlık” kelimesinin geçtiği görülürken toplam 8 kayıtta bir tecavüz vakasına atıfta bulunuluyor.
Kayıtlardan bir örnek (Orijinal metin: [7b-4])
Buna ek olarak çeşitli akademik çalışmalar dahilinde belirli bölge ve zaman dilimlerinde yaşanan adli olayların sayısına dair bilgi edinmek mümkün. Örneğin Ahmet Caner Çatal ve İsa Kalaycı tarafından yapılan çalışmada Osmanlı Devleti’nin Kosova vilayetinde Ağustos 1876 ile Eylül 1880 arasında yaşanan adli vakalara dair bazı istatistiklere rastlanabiliyor.
Bu tarihler arasında vilayet genelinde toplam 621 hırsızlık (sirkat) vakasına rastlandığı ifade edilirken yine bu beş yıllık süreçte Kosova’da toplamda 98 tecavüz vakasının gerçekleştiği belirtilmiş.
Abdülkadir Gül tarafından yapılan çalışmada ise 1919 yılının Ocak ayında Osmanlı Devleti’nin Erzincan sancağında yaşanan adli vakalara dair veriler sunulmuş.
Ahmet İlhan Aybek tarafından hazırlanan yüksek lisans tezinde ise 1702-1703 yıllarını kapsayan 40 numaralı Konya şer’iye sicili incelenmiş ve o dönem Konya’daki sosyal yaşama dair bir anlatıya yer verilmiş. Defterde 8 adet hırsızlık vakasına rastlanmış. Taciz ve tecavüz vakalarına dair ise 12 adet kaydın bulunduğu ifade ediliyor.
Mahallelinin ihraç talebiyle sonuçlanan bir olay
Tecavüz kastı ile gerçekleşen taciz olayında mahalle sakinleri suçlunun mahalleden ihraç edilmesini isteyebilir. Mahallelinin ihraç talebiyle sonuçlanan bir olay Konya’da Ahmed Dede Mahallesi’nde meydana gelmiştir. Mahalle sakinlerinden olan Saime bint-i Sefer adlı hatun aynı mahalle sakinlerinden olan Mehmed bin Musa adlı kimseden davacı olmuştur. Saime mahkeme de şu beyanda bulunmuştur: altı gün önce ben Mehmed’in annesine iplik vermek için evlerine gittiğimde annesi ve eşi evde olmadıklarından ipliği Mehmed’e verdim. Ben evden çıkıp giderken havluda arkamdan tutup bana “fiil-i şeni” kastıyla saldırması üzerine feryat etmemle beni bıraktı ve bundan önce de bu tür fesatlıklar yaptı diyerek şikâyetçi olmuştur. Bu durumda mahkeme mahalle ahalisinden olan İmam Ahmed Halife ibn-i Ali ve El-Hac Ömer bin Gazi ve Veli bin Muharrem ve Mehmed bin Zeki adlı kişilere Mehmed’in durumunu sormuştur. Onlar da cevaplarında Mehmed’in yaramaz bir insan olduğunu önceden de benzer kötü işler yaptığını ve mahalle ahalisinin her birinin onun kötü halinden rahatsız olduğunu bildirmişlerdir. Ayrıca Mehmed’in mahalleden ihraç olunmasını istemişler hatta ihraç olmazsa mahallenin dağılacağını perişan olacağını açıkça söylemişlerdir. Bu durum üzerine mahkeme mucebiyle amel olunması şeklinde karar vermiştir.66 Bu kayıtta mahkemenin ne tür ve ne miktarda ceza verdiğine dair bir bilgi içermemektedir. Hatta Mehmed’in mahalleden ihraç olup olmadığı da bilinmemektedir.
Aybek, 2017
Özetle, yalnızca İstanbul Kadı Sicilleri projesi ve literatürde yer alan birkaç çalışmadaki verilere göz atınca dahi iddiada ifade edilen sayıların doğru olmadığını söylemek mümkün. Öte yandan Osmanlı Devleti’nin varlığını sürdürdüğü 623 yılda toplamda kaç hırsızlık ve kaç tecavüz vakasının yaşandığını belirlemek oldukça güç. Onbinlerce kadı sicilinin tek tek taranması sonucunda elde edilebilecek bir veri dahi gerçekleşen vakaları tam anlamıyla yansıtmayabilir.
Sibel Kavaklı Kundakçı tarafından yapılan çalışmada Osmanlı’da cinsel suçların mahkemeye yansıma sürecinde “mahalle baskısı”nın belirli ölçülerde dahiliyetinden söz etmenin mümkün olduğu görülüyor. Bu tarz bir bakış açısından hareket ederek bazı tecavüz vakalarının adli makamlara ulaşmamış olmasını dahi ihtimal dahilinde görmek mümkün. Bununla birlikte yukarıda da bahsedildiği gibi yalnızca kadı sicilleri baz alınsa dahi bilimsel çalışmalara konu olan tekil örneklerden hareket ederek iddiaya konu olan sayının gerçek verilerin çok altında kalabileceği söylenebilir.
Kaynak:(Teyit.org)