Gazeteci Tolga Tanış, ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu Demokratlara kaptırmasının Başkan Donald Trump açısından yaratabileceği sorunları DW Türkçe’ye yorumladı. Uzun yıllar Hürriyet gazetesinin Washington temsilciliğini yapan ve kısa süre önce Yahoo News için görüş yazıları kaleme almaya başlayan Tanış, seçimlerin ardından ABD-Türkiye ilişkilerinin nasıl şekillenebileceğine dair sorularımızı da yanıtladı.
– Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğun Demokratlara geçmesi, Trump’ın planlarına nasıl bir darbe vurabilir?
Trump şimdiye kadar, yani iki yıllık başkanlık döneminde istediği yasayı çıkarttı. Kongre’yle çok yakın çalıştı. Bütçe yasası problemleri olmadı. Ama 2020 başkanlık seçimleri öncesinde Demokratların izleyeceği strateji, Demokratların nasıl bir Temsilciler Meclisi liderliği sergileyiciliği çok belirleyici olacak. Trump, 2016’daki kampanyasını da esas alırsak, hep kavga ederek seçilmiş ve başarıya ulaşmış bir politikacı. Bunu yine devam ettirmek isteyecektir. Trump ne kadar tansiyonu artırır ve ayrıştırıcı mesajlar verirse kendi tabanını o ölçüde mobilize edip o ölçüde başarı kazanıyor. Bu nedenle kimin Temsilciler Meclisi’nde Demokratlara liderlik edeceği sorusu önemli. Çünkü Trump’ın bütçe ya da savunma bakanlığını yetkilendirme yasası gibi birtakım önemli konularda Kongre ile hangi ölçüde işbirliğine gideceği, hangi ölçüde karşıt bir pozisyonda yer alacağı ve bu ilişkinin nasıl bir sonuç doğuracağı bu eksende şekillenecek.
– Sonuçlar ABD’nin dış politikasında bir değişikliğe neden olur mu?
Dış politika Washington’da her zaman Beyaz Saray’ın uhdesinde olan bir konu. Yani bir yasama organı olan Temsilciler Meclisi ve Senato’dan oluşan kanat bu konuda biraz daha geri planda. Yine de bazı meselelerde Kongre’nin ön alacağını varsayabiliriz elbette. Örneğin, Kaşıkçı cinayetinin ardından Yemen savaşı konusunda. Amerikan devletinin özellikle istihbarat boyutunda Suudi Arabistan’a sağladığı desteğin Demokratlar nezdinde sorgulanacağını ve bu anlamda bir yasa tasarısıyla bu işin önüne geçilmeye çalışılacağını tahmin edebiliriz. Ancak Avrupa, NATO veya müttefiklerle ilişkiler konusunda geleneksel olarak Beyaz Saray’ın tavsiyeleriyle hareket edileceğini de varsayabiliriz. Belli konularda görüş ayrılığı olacaktır. Türkiye de bu belli başlı konular arasında yer alır mı, bunu şimdiden öngörmek zor. Çünkü Türkiye bir NATO müttefiki ve geleneksel olarak bazen yasama organının Türkiye’ye karşı daha aleyhte olan pozisyonunun Beyaz Saray ve yönetimin devreye girmesiyle bastırıldığı ve bu tür çıkışların zamanlı olmadığı gibi argümanlarla ertelendiği bir vaka. Bundan sonra da çok farklı olacağını düşünmüyorum. Trump yönetiminin Türkiye’ye olan bakışının Amerikan dış politikasında yine belirleyici ve ağırlıklı olacağını varsayabiliriz.
– ABD, F-35’lerin Türkiye’ye teslimatını, Savunma Bakan Jim Mattis Washington-Ankara ilişkilerinin durumu konusunda yazacağı raporu Kongre’ye sunana dek durdurmuştu. Mattis’e tanınan 90 günlük süre haftaya doluyor. Kongre’nin alt kanadında çoğunluğun Demokratlara geçmesi bu yaptırımın hayata geçirilmesi bakımından ne anlam ifade ediyor?
Bu hafta sonu Erdoğan ve Trump Paris’te bir araya gelecek. Ben şu ana kadar Trump ve Erdoğan arasındaki ilişkinin her zaman yaşanan bazı fikir ayrılıklarına keskin biçimde müdahil olma potansiyeli taşıdığını ve bu ilişkinin hiçbir zaman, Brunson’ın tutukluluğunda bile kopmadığını düşündüm. Önümüzdeki hafta sunulacak olan rapor konusunda da Trump’ın kişisel ağırlığını kullanarak her zaman bu ilişkiyi Türkiye’nin daha tercih ettiği bir yolda devam ettirme potansiyeline sahip olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu hiç alışık olmadığımız bir ilişki. Şimdiye kadarki Türk-Amerikan ilişkilerinde tabii ki liderler iki ülke arası ilişkilerde etkin olmuş. Kenan Evren-Ronald Reagan döneminde de var. Baba Bush-Özal döneminde de var. Türk-Amerikan ilişkilerinde kurumsal ilişki zaten tam olarak tesis edilmiş değildir. Her zaman liderlerin ilişkileri belirleyici olmuştur. Ama bu Trump-Erdoğan ilişkisinin hiç olmadığı kadar, daha kurumsallaşmasını tamamlayamamış ilişkide etkin olduğuna inanıyorum. Bu hem iki liderin kendi kurduğu ilişki, hem de iki liderin belirlediği kişiler arasında yürütülen bir yakınlık. Bu çok basına da yansımayan bir şey. Ama biliniyor ki iki lider arasında birtakım kanallarla da bu ilişki başka şekillerde yürütülüyor. F-35 raporunda da bir anda hiç kimsenin beklemeyeceği birtakım müdahalelerle Trump’ın ilişkiyi başka bir şekle evirebileceğine inanıyorum.
– Türkiye-ABD ilişkilerinde YPG nedeniyle yaşanan ihtilafın akıbetine dair öngörünüz nedir?
Kuzey Suriye’de Amerikan birliklerinin yerel güçlerle yürüttüğü Kürt eksenli işbirliği, ABD ve Türkiye’nin fikir ayrılığı yaşadığı en sıcak konu. Ama burada da biliyoruz ki daha önce Beyaz Saray’dan gelen işaretler Türkiye’ye daha yakın bir pozisyonu gösteriyordu. Bu, her zaman ABD Savunma Bakanlığı’nın üzerinde durduğu bir politikaydı. Ama şimdi ara seçimlerden sonra Trump yönetiminde Savunma Bakanı Mattis duracak mı? Türkiye ile olan ilişkilerde de yönetimin ilgili birimlerinin nasıl bir pozisyon alacağı yine ayrı bir soru işareti olarak beliriyor. Mattis şimdiye kadar Savunma Bakanlığının Kuzey Suriye’deki politikasını devam ettirdi. Ama belki de yeni Savunma Bakanlığı kadrosu sayesinde Türkiye ile olan bazı farklılıkların aşıldığı bir döneme tanık olacağız. Yani Trump şimdiye kadar yürüttüğü gibi bazı konuları Savunma Bakanlığına delege ederek mi yürüyecek, yoksa kendisiyle daha uyumlu olan bir Savunma Bakanlığı liderliğinde daha farklı bir politikaya mı yönelecek, Türkiye ile olan ilişkiler de orada netlik kazanacaktır diye düşünüyorum. Türkiye Suriye’ye gerçekleştirdiği operasyonlarla adımlarını bu kadar net bir şekilde atarken ve mesajlarını net bir şekilde verirken, farklılıkların nasıl aşılacağı konusunda top bence Washington’da.
– ABD’nin üç düzey PKK yöneticisinin başına ödül koymasını nasıl okumak lazım?
ABD’nin PKK liderlerine yönelik bu adımı, Washington’ın Türkiye’yi sakinleştirici politikasının bir sonucu. Şimdiye kadar da hep bu yapıldı. Washington hiçbir zaman Kuzey Suriye’de yaşanan anlaşmazlık konusunda birebir tırmandırma politikası izlemedi. Ama Ankara’dan gelen açıklamalardan anlıyorum ki bu artık tatmin edici bir yöntem değil. Çünkü anlaşılan eskiden karşılaştığımız tablonun aksine, ABD tarafından gelen ve Türkiye’nin pozisyonuna uygun olan belirlenen retoriğin Ankara’da karşılık bulması süreci bitmiş. “Bizi artık bunlarla idare edemezsiniz”i açık açık söyleyen bir yönetimle karşı karşıyayız Ankara’da. Bu herhalde bir beklenti neticesinde şekillenen bir politika. Zira az önce aktarmaya çalıştığım gibi ABD-Türkiye ilişkilerini analiz ederken asıl çapa olacak kısım, iki lider ilişkisi. Orada neler konuşuyorlar, belirledikleri isimler birbirlerine neler anlatıyorlar, bilmiyoruz.
– ABD, 5 Kasım’da yürürlüğe soktuğu İran yaptırımlarından Türkiye’yi geçici olarak muaf tuttu. ABD’nin bu konuda gelecekte alacağı olası kararlara ilişkin öngörünüz nedir?
Türkiye’ye muafiyet verildi. Trump her zaman Türkiye’ye bir çıkış kapısı bırakacaktır diye tahmin ediyorum. Ayrıca ara seçimler de geçtiği için en azından önümüzdeki bir yıllık dönemde İran konusunda verdiği mesajların sertleşerek devam edip etmeyeceği konusunda çok emin değilim. 2020 kampanyaları resmen başlasın, o zaman tablo daha net şekillenir.
Kaynak:Deutsche Welle